Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Yaklaşık 600 sene boyunca Anadolu, Rumeli, Balkanlar, Kuzey Afrika ve Arabistan Yarımadası'nda hüküm sürmüş Osmanlı İmparatorluğu, bünyesinde birçok farklı dil, din, kültür, örf ve âdete haiz birçok milleti barındırmıştır. Birçok çeşitli kültürü içinde barındıran Osmanlı İmparatorluğu da kendi içinde birkaç çeşit hukuk sistemi, toprak rejimi ve İdare sistemleri geliştirmiştir.
İmparatorluğun sınırları yüz yıllar içinde fetihler ve birçok devletin bağlanmasıyla kuruluşu döneminde (Osman Gazi) toprakları yaklaşık 15.000 km2 iken, 3. Murat döneminde bu rakam 20.000.000 km2'ye kadar ulaşmıştı. Bu kadar geniş bir ülke toprağına ve çeşitli millet varlığına sahip olan Osmanlı, idari, hukuki ve sosyal toplum alanında da zamanın gereksinimlerine uyacak kanunlar ve fermanlar çıkarmıştır. Bu çok kültürlü, dilli ve dinli devlet içerisinde zaman zaman başkaldırılar, isyanlar vukuu bulmuştu. Bazı zamanlar Padişah ile halk, kanunlar etrafında karşı karşıya gelmiş ve bazı ferman veyahut anayasalar tamamen padişah ve halk arasında adeta arabulucu olacak şekilde düzenlenmiştir.
Osmanlı Devleti'nin yıkılması ve ardından gelen hükümetler de zamanın gereksinimlerine uygun bir kaç anayasa hazırlamıştır. Bu anayasalar her ne kadar toplumun bazı kesimlerince kabul edilmese de Osmanlı'nın yıkılması ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasına kadar geçen ara dönemde ülke yine bu anayasalarla idare edilmiştir.
Cumhuriyetin ilanından itibaren rejim değişikliğine uğrayan devlet, başta hukuki olmak üzere birçok alanda idari sistemini cumhuriyet rejimine uyarlamaya başlamıştır. Bu uyarlama da anayasa değişikliklerinle sağlanmıştır. Cumhuriyetin ilerleyen yılları ve tek partili dönemlerinden çok partili yıllara geçiş olmuş ve demokrasi sistemi az da olsa kendini hissettirmeye başlamıştı. Çok partili yılların ilerleyen süreçlerinde 27 Mayıs 1960 tarihinde (Demokrat Partisi - Adnan Menderes Hükümeti) iktidar partisi askeri darbeyle görevden alınmış, Türkiye demokrasisi cuntayla sekteye uğramıştı. Darbe sonrası kurulan askeri meclis hükümeti (Milli Birlik Komitesi) tarafından 1961 anayasası düzenlenmiş, halk oylamasına sunulmuş ve %61,8 gibi bir oranla kabul edilmişti. Daha sonra siyasi engellerin kaldırılması ve yeni hükümetlerin kurulmasıyla Türkiye az da olsa demokrasi yönetimiyle yoluna devam etmişti.
1980'lere doğru ülke içerisinde ki farklı siyasi görüş ve mezheplere ait toplum içersin de sosyal çatışmalar baş göstermiş, bunun yanında kısa süreli koalisyon hükümetlerinin de etkisiyle devlet içersin de ki istikrarsızlık artmıştı. Her ne kadar siyasiler toplumun refahını demokratik yollarla çözmeye çalışsa da ülke demokrasisi 1980 yılında tekrardan askeri darbeyle rafa kaldırılmıştı. Yine darbe sonrası kurulan askeri meclis hükümeti (Milli Güvenlik Konseyi) 1982 anayasasını düzenlemişti. Bu anayasa da halkoyuna sunulmuş olup %91 gibi bir oranla kabul edilmişti.
Türkiye günümüzde halen 1980 askeri darbeyle demokratik yönetimi ele geçiren askeri bir anayasa ile yönetilmektedir. Evrensel bir dünyada artık sınırların birleştiği, iletişimin kolaylaştığı, demokrasinin devletler için olmazsa olmaz bir duruma geldiği bir çağda ülkenin sivil bir anayasa ile yönetilmesi gerektiği şüphe götürmez bir kanaattir. Bu durumda da önce sivil halka, sonra ise siyasilere çok büyük görevler düşmektedir.
Tarih: 2019-02-21 12:32:59 Kategori: Genel Kültür
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Bir Solukta Kısaca Türk Anayasal Siyaseti Nedir
İmparatorluğun sınırları yüz yıllar içinde fetihler ve birçok devletin bağlanmasıyla kuruluşu döneminde (Osman Gazi) toprakları yaklaşık 15.000 km2 iken, 3. Murat döneminde bu rakam 20.000.000 km2'ye kadar ulaşmıştı. Bu kadar geniş bir ülke toprağına ve çeşitli millet varlığına sahip olan Osmanlı, idari, hukuki ve sosyal toplum alanında da zamanın gereksinimlerine uyacak kanunlar ve fermanlar çıkarmıştır. Bu çok kültürlü, dilli ve dinli devlet içerisinde zaman zaman başkaldırılar, isyanlar vukuu bulmuştu. Bazı zamanlar Padişah ile halk, kanunlar etrafında karşı karşıya gelmiş ve bazı ferman veyahut anayasalar tamamen padişah ve halk arasında adeta arabulucu olacak şekilde düzenlenmiştir.
Osmanlı Devleti'nin yıkılması ve ardından gelen hükümetler de zamanın gereksinimlerine uygun bir kaç anayasa hazırlamıştır. Bu anayasalar her ne kadar toplumun bazı kesimlerince kabul edilmese de Osmanlı'nın yıkılması ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasına kadar geçen ara dönemde ülke yine bu anayasalarla idare edilmiştir.
Cumhuriyetin ilanından itibaren rejim değişikliğine uğrayan devlet, başta hukuki olmak üzere birçok alanda idari sistemini cumhuriyet rejimine uyarlamaya başlamıştır. Bu uyarlama da anayasa değişikliklerinle sağlanmıştır. Cumhuriyetin ilerleyen yılları ve tek partili dönemlerinden çok partili yıllara geçiş olmuş ve demokrasi sistemi az da olsa kendini hissettirmeye başlamıştı. Çok partili yılların ilerleyen süreçlerinde 27 Mayıs 1960 tarihinde (Demokrat Partisi - Adnan Menderes Hükümeti) iktidar partisi askeri darbeyle görevden alınmış, Türkiye demokrasisi cuntayla sekteye uğramıştı. Darbe sonrası kurulan askeri meclis hükümeti (Milli Birlik Komitesi) tarafından 1961 anayasası düzenlenmiş, halk oylamasına sunulmuş ve %61,8 gibi bir oranla kabul edilmişti. Daha sonra siyasi engellerin kaldırılması ve yeni hükümetlerin kurulmasıyla Türkiye az da olsa demokrasi yönetimiyle yoluna devam etmişti.
1980'lere doğru ülke içerisinde ki farklı siyasi görüş ve mezheplere ait toplum içersin de sosyal çatışmalar baş göstermiş, bunun yanında kısa süreli koalisyon hükümetlerinin de etkisiyle devlet içersin de ki istikrarsızlık artmıştı. Her ne kadar siyasiler toplumun refahını demokratik yollarla çözmeye çalışsa da ülke demokrasisi 1980 yılında tekrardan askeri darbeyle rafa kaldırılmıştı. Yine darbe sonrası kurulan askeri meclis hükümeti (Milli Güvenlik Konseyi) 1982 anayasasını düzenlemişti. Bu anayasa da halkoyuna sunulmuş olup %91 gibi bir oranla kabul edilmişti.
Türkiye günümüzde halen 1980 askeri darbeyle demokratik yönetimi ele geçiren askeri bir anayasa ile yönetilmektedir. Evrensel bir dünyada artık sınırların birleştiği, iletişimin kolaylaştığı, demokrasinin devletler için olmazsa olmaz bir duruma geldiği bir çağda ülkenin sivil bir anayasa ile yönetilmesi gerektiği şüphe götürmez bir kanaattir. Bu durumda da önce sivil halka, sonra ise siyasilere çok büyük görevler düşmektedir.
Tarih: 2019-02-21 12:32:59 Kategori: Genel Kültür
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx